BİR "GÜN" ÜN HİKÂYESİ...







Şu yazımda bahsettiğim o Eski Hikaye'yi buldum.


Öncelikle şunu söylemek isterim ki, en altta yazan o "Devamı gelecek" yazısı 2006 yılından beri orada duruyor.


Anlayacağınız üzere devamı gelmeyebilir.


Hatta öyle bir hikâyeye başlamışım ki, bunun devamını getirmek gerçekten zor olacak. Çünkü o yıldan bu zamana benzer konular işleyen onlarca dizi, film vb. yapıldı, etkilenmeden devam etmek gerçekten zor olacak.






Hikâyeye başlarken aslında hiç yapılmaması gereken bir şey yaparak "hele bir başlayalım, gerisi gelir" tekniğini kullanmış olmam da ayrı bir sorun.






Umarım devamını getirebilirim, ama belirttiğim gibi, aklımdaki olası senaryoların hepsi bir şekilde bir dizi ya da filmde işlenmiş.






Laf kalabalığını bırakayım;


İşte o eski hikâye.


-----------------------------
















Bir "Gün"ün Hikayesi...

Sabahın ilk ışıklarına alışamamıştı gözleri Mikail'in. Kim bilir en son ne zaman normal insanlar gibi akşam yatıp sabah kalkmıştı? Uzun zamandır ne yaşadığını bile hatırlamıyor gibiydi. Sanki uzun süren bir kış uykusundan uyanmış hissediyordu kendisini. Burası neresiydi, ne zaman ve nasıl gelmişti hiç hatırlamıyordu. Bildiği; işlerin normalden farklı olduğunu hissediyordu. Oysa daha "normal" in nasıl bir şey olduğunu bile hatırlayamıyordu. Birden duyduğu bağırışlarla irkildi. Etrafında kimsecikler, hiçbir şey yoktu ama sesleri duyduğuna yemin edebilirdi.Üzerini giyinmek için ayağa kalktı fakat kendi evinde olmadığının farkına vardı. Yine de birileri ona giyinmesi için oldukça şık kıyafetler bırakmıştı. kıyafetleri giydi ve sokağa indi. Daha ilk adımını atmışken telefon sesi duydu, belli ki birileri kıyafetlerin cebine bir de cep telefonu bırakmıştı. Numara görünmüyordu ama içinden bir his telefona bakmasını söylüyordu. Tereddüt içinde açtı telefonu. Karşısındaki sesi tanıyor gibiydi ama çıkaramıyordu bir türlü. Telefonun karşı tarafındaki sesin ne dediğinden çok kime ait olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu sırada telefon kapandı ama Mikail hiçbir şey anlamamıştı. sadece ona acele etmesi gerektiğini, güvende olmadığını hatırlıyordu bu konuşmadan. Nereye gitmesi, ne yapması gerektiğini bilmiyordu Mikail. Koşmaya başladı boş sokakta. Az ilerde bir taksi gördü sanki Mikail'i bekliyordu orada. Koşup taksiye atladı ama hiçbir şey söylemedi. Taksici gideceği yeri önceden biliyormuş gibi gaza bastı. Nihayet bir süre sonra insanları görebiliyordu ortalıkta. "Burası neresi?" diye sordu taksiciye. Hiçbir cevap gelmedi. Sadece susmasını söyleyen bir bakış fırlatmıştı taksici aynadan. Neler olduğunu bir türlü anlamıyordu. Kalabalık bir caddeye geldiler, insanlar kaçışıyor, birbirlerine vuruyordu, herkes panik halindeydi. Sanki ne yaptıklarından habersiz gibiydiler. Sanki tek "normal" insan kendisiydi. Kalabalığın ortasında durdu taksi ve Mikail'e inmesini işaret etti aynı donuk bakışlarla. Mikail sanki her bakış bir emir gibi indi taksiden. Herhangi bir ücret ödemedi, taksici de istemedi zaten. Olanlar çılgınca geliyordu ve ne yapacağını bilmiyordu. kalabalığın arasına karıştı ama sanki kimse onun farkına varmamıştı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Cebindeki telefon tekrar çalmaya başladı. bu sefer tereddüt etmeden telefonu açtı karşısındaki ses, acele etmesini bir yere veya bir şeye geç kalmamasını söylüyordu. Ve telefon yine kapandı. Tanıdık yerler veya tanıdık insanlar aradı ortalıkta. Ama dilini bilen kimse yoktu. Yabancı bir ülkede olduğundan emin gibiydi. Dükkân tabelalarına baktı nerede olduğunu bulmak için. Fakat yazılar İngilizce veya Almanca gibi değildi. Daha çok Türkçe'ye benziyordu ama hiçbirini anlamıyordu. Dükkanlardan birine girdi, alıştığı "Sarıyer Börekçisi" ne benzeyen bir yerdi ve galiba gerçekten burası da bir börekçiydi. Her ne kadar alıştığı börekleri göremese de bir börekçiden gelmesi gereken o kokuyu alamasa da. Selam verecekti ama nasıl? İnsanlar hangi dilde konuşuyorlardı? Tehlikede olduğu mesajını hatırladı ve sesini çıkarmamaya karar verdi. Sadece gülümsedi. Tezgahtaki Bayan da gülümseyerek karşılık verdi. Her şey yolunda gibiydi. Börekleri -yada onların ülkesinde adı her neyse- inceledi bakışlarıyla ve o an midesinin kaldırabileceğini düşündüğü birini seçti, yine gözleriyle. Kasiyer bayan ne istediğini anlamış ve sormadan bir porsiyon hazırladı hemen ve iki kişilik bir masaya bıraktı, oturmasını işaret etti. O ana kadar farkına varmamıştı ama insanların hiç konuşmadıklarını fark etti. Sokaktaki bağırışlar hariç. Kasiyer kız da karşısına oturdu Mikail'in ve başladılar muhabbete. Gözleriyle birbirlerine çok şeyler anlattılar. Mikail karnını doyurdu, hesabı nasıl ödeyeceğini daha önce hiç düşünmemişti. Acaba kıyafetleri bırakanlar para da bırakmış mıydı? Eğer bıraktılarsa bu ülkede geçecek miydi bu para? Mikail'in ceplerini yokladığını gören güzel kız "burada geçmez" dedi. Mikail neye uğradığını şaşırdı çünkü buradaki insanların dilsiz olduğuna emin olmak üzereyken bu kızın hemde kendi anlayacağı şekilde konuşması onu şaşırtmıştı. Diğer insanların onları umursamadığına şaşıyordu Mikail, konuşan sadece kendileriydi ve bu diğerlerinde en ufak bir tepki uyandırmıyordu.- Burada geçmeyen nedir?- Senin paran burada geçmez.- Benim paramın ne olduğunu nereden biliyorsun ki öyle dedin?- Etrafına baksana, insanlar ne düşündüklerini bilmeden koşuşturuyorlar, ne yaptıklarını bilmemenin "içgüdüselliği" ile. Benim diğer insanlardan farklı olduğumu muhakkak farketmişsindir.- Evet- Sözümü kesme, uzun zamandır bir insanla konuşamıyorum. Ve sen bu anlamda benim için nimet sayılırsın. Buraya nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum. Bir sabah uyandığımda bu lanet olası dünyadaydım. Eminim senin başına gelenler de benim yaşadıklarımla aynı. O yüzden buraları geçiyorum. Sanırım yaklaşık altı aydır buradayım. Sanırım diyorum, çünkü burada zamana dair pek de fazla ipucu yok. Saat takvim falan yok burada. Güneş'ten faydalanıyorum. Tabii kaç günde bir doğup batar orası da meçhul. Burada zaman kavramı yok. Ve sadece ikimiziz. Diğerleri yalan. Ben buraya geldiğimden beri buralardaki tek değişiklik sensin. Hayatıma hoş geldin.- "Neler saçmalıyorsun sen?" Artık sinirlerine hakim olamıyordu Mikail. Nasıl bir dünyadaysa burada hemen kurtulmalıydı.- Ne düşündüğünü biliyorum. Buradan kurtulmayı düşünüyorsun. Aklımdan hiç çıkmayan bu düşünceyi hangi yüzde görsem tanırım.- Belli ki benim hakkımda bildiğin bir şeyler var. Peki sen kimsin ve bizim burada işimiz ne? Neden sadece ikimiz? Ortak noktalarımız mı var? Hiçbir şeye anlam veremiyorum.- İlk zamanlar ben de senin gibi hiçbir şeye anlam veremiyordum, ve diğerleri... Diğerleri de bizim gibiydi ilk önce. Fakat ne akılları, ne de iradeleri bununla baş edemedi. Ve işte görüyorsun hallerini. - "Buradan çıkış yok mu?".Tezgahtar kız, biliyordu o kadar açıklamaya çalışmasına rağmen bu soruyu duyacağını...- Ne yazık ki...- Peki bizim burada olma amacımız ne? Neden buradayız? Mutlaka bir sebebi olmalı. Diğer insanların arasında sadece ikimizin aklını koruyabilmesinde bir sır mutlaka olmalı ama.- Biliyor musun yalnızken de hep aynı şeyleri düşünüyordum, Biz hapis değiliz ki, daha nereden kurtulmaya çalıştığımızı bile bilemiyoruz. Senden önce çok defa aldım başımı yürüdüm. Az gittim, uz gittim, takatim yetmedi bayıldım. Gözlerimi açtım, yine aynı yerdeyim. İnan bana buradan çıkış yok.- Peki ne yapacağız? Burada olmamızın bir amacı yok mu yani?-Var...-Söylemeyecek misin?-Bilmiyorum, yani emin değilim. Bu çok değerli bilgi yanlış ellere geçmemeli.Mikail iyice çıldırmıştı. Bu kızın ondan sakladığı bir şeyler vardı mutlaka. Ama bunu yapmaması gerekiyordu. Artık sadece ikisi kaldığına göre bu garip dünyada, kendisinin de her şeyi bilmesi gerektiğine inanıyordu.- Söyle bana benden sakladığın her ne ise çabuk söyle!Bu sert çıkışa hem kızmış, hem de biraz korkmuştu tezgahtar kız.- Pekâla, Sana anlatacağım...

-------------------------------------------------
DEVAMI GELECEK


---------------------------------------------------





























Yorumlar

Popüler Yayınlar