ADSIZ / ARKASI YARIN






12/09/2004 - 20/09/2004 tarihleri arasında farklı günlerde "arkası yarın" şeklinde fırsat buldukça yazılmış, o tarihten sonra devamı gelmemiş bir yarım kalan hikaye daha.

aşağıdaki "*" ile ayrılmış her bölüm başka başka günlerde yazılmış.


Gönül isterdi ki hikayeyi o zamanlar yazıp bitirebilmiş olayım. Bugün baktığımda; güzel başlayan ama sıradanlaşmaya doğru ilerleyen bir hikaye. Devamının geleceğini hiç zannetmiyorum. Gelecek olsa 10 yıldır gelirdi, değil mi?


Keyifli okumalar.


***********************







Zifiri karanlıktı, göz gözü görmüyordu. Bir sokak lambası vardı, yaklaşık 300 metre ileride. Derken ayak sesleri duydu. Ürperdi. Gecenin sessizliğinde kim olabilirdi bu? Halbuki korkmazdı başka günler olsa. Gelen adam iri yarı ama sevimli biriydi, yaklaşık kırk yaşlarında. Yaklaştı, yaklaştı. Tam önünde durdu. Ayakkabısından yansıyan ışıktan anlaşılıyordu zengin olduğu.

Adın ne senin?

Cevap kısa ve netti:

- Sana ne?

*

Adam, kolay olmayacağını anladı. Ama yine de ısrar etti. Eini çenesine koydu. Sıvazlayarak bir yandan düşünüyor, bir yandan da gecenin ortasında tek başına oturan çocuğa bakıyordu.

Çocuk seslendi:

- Sen kimsin?

Bunun üzerine bir açık kapı bulduğunu düşünerek;

- Hakkı. Bana Hakkı Dayı derler bizim mahallenin çocukları. Söyle bakalım evladım şimdi, adın ne?

- Halil, Tinerci Halil.

-Tiner mi çekiyorsun?

- Hayır, ama sokakta yattığım için çocuklar öyle diyor.


Hakkı Dayı, Halil'i aldı, evine götürdü. Sıcak bir duş ve iştahlı bir yemekten sonra dili çözüldü Halil'in...


Henüz 11 yaşında olmasına rağmen, anlaşılan çok çile çekmiş, çok ezilmişti. Nasıl lduğunu kendi de çözmüş değil, kurtulmu. Ama şimdi kalacak yeti yok, kimsesi yok. Üç yıldır ailesinden ayrı. Artık onu ölü biliyorlar belki de.

Yaşına göre çok büyüktü Halil. Kocaman yürekli minik bir çocuktu.

İlk gecesiydi belki de üç yıldır sıcak bir yuvada. Hakkı Dayı, Halil'i yatırdıktan sonra koltuğuna oturdu ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

*

Kendi çocukluğu gelmişti aklına. Aynı gece karanlıklarında geçirdiği yılları. Yıllar sonra geldiği aynı yerde kendi gibi kaderi olan bir çocuk görmek onu fazlasıyla duygulandırmıştı.

Hayat, "Tinerci Hakkı" yı "Hakkı Dayı" yapmıştı artık. Aldığı her nefesten ibret çıkaran, yaptığı her hatayı tecrübe olarak gören "Tinerci Hakkı" ne zorluklar çektiğini Halil'le yeniden hatırladı.


Hayatın acımasız olduğunu anlatmaya gerek duymadı çünkü Halil de biliyordu. Küçük yaşta olmasına rağmen, insan sarrafı olmuştu sokaklarda. Bunları düşünürken olduğu yerde uyuya kaldı Hakkı Dayı.


Rüyasında Halil'i gördü. İkisi de çocuktu. Aynı yerdeydiler yine, sabahlıyordular.


*


Hakkı Dayı, bu rüyaya bir anlam verememişti. Aklını kurcalayan sorulara ise cevap bulamıyordu. Belki de Halil'e de "Halil Dayı" olma yolunda yardımcı olacaktı. Herşeyi zamana bıraktı.

Yıllardır ilk defa sıcak bir yatakta yatan, ilk defa doya doya uyuyan Halil, yeniden doğmuş gibiydi.


- Günaydın Hakkı Dayı!

- Günaydın, nasılsın bakalım?

- Nasıl olabilirim? Üç yıldır hiç bu kadar mutlu olmamıştım. Bir de annemi gördüm rüyamda. Hem gülüyordu, hem de gözünden yaşlar damlıyordu. Ama sesini duyamadım.

- Nerelisin sen?

- Buralıyım. Ama burası neresi, adını sen koy. Evim, barkım o lambanın altı.

- Ne çektiğini anlıyorum evlat, bir zamanlar burasıbenim de yuvamdı. Çok geceler soğuktan donma tehlikesi geçirdim. Çok aç kaldım bu sokaklarda, ama şükür Allah'ıma, tokluk nedir öğrendim, daha da önemlisi; benim bir zamanlarki durumumda olan birine de bu duyguyu tattırabildim.


*****


Yorumlar

Popüler Yayınlar